Omuzlarda Taşınmadan Evvel de Bekleriz…

Yazıyı Linkedin'de görüntülemek ve haftalık yayınlanan bültenimize abone olmak için tıklayın.
 


Yıllar evvel bir Alman kilisesinin ilanında yazan şu ifade, bugünün markalarına da şaşırtıcı derecede güncel bir ders sunuyor: “Arkadaşlarınızın omuzları üzerinde taşınmadan evvel de bekleriz.”

Bu yalnızca bir dini çağrı değil; itibar yönetimi açısından kritik bir hatırlatma. Çünkü pek çok kurum, itibarın değerini ancak krizle yüzleştiğinde fark ediyor. Oysa itibar, fırtınaların ortasında değil; sessizliğin, barış zamanlarının içinde örülür.

Bugün markalar sadece ürün ve hizmet sağlayıcıları değil; kültürel, sosyal ve vicdani aktörlerdir. Bu yeni rol, iletişimi bir “vitrin” olmaktan çıkarıyor; kurumsal varlığın asli bileşeni haline getiriyor. Özellikle savaşlar, toplumsal kırılmalar ve insani krizler çağında markaların ne söylediği kadar ne zaman sustuğu da bir stratejik karar haline geliyor.

Belirsizlik Coğrafyasında İtibarın Stratejik Gücü

Hem küresel ölçekte hem de Türkiye’de bu gerçekliği daha sık deneyimliyoruz. Dünya artık haberin saatler içinde tüketildiği, gündemin gün değil dakikalar içinde değiştiği ve dezenformasyonun algıyı şekillendirmede olağanüstü güçlü olduğu bir medya ekosistemiyle karşı karşıya.

Türkiye’nin jeopolitik konumu, bizi yalnızca ticaretin değil, aynı zamanda gerilim ve risklerin de kavşağına yerleştiriyor. Bu nedenle kurumlar için itibar, yalnızca “saygınlık” meselesi değil; doğrudan varlığın sürdürülebilirliğiyle eşdeğer bir stratejik zorunluluk haline geliyor.

Krizde Sessizlik, İletişim Yoksulluğudur

Kriz dönemlerinde en sık başvurulan refleks “bekle-gör” politikasıdır. Oysa bu pasif tutum, kamuoyunda kurumsal sorumluluktan kaçınmakla eşdeğer görülüyor. Bugünün tüketicisi yalnızca ürünün kalitesini değil, markanın etik pusulasını da ölçüyor.

Ve bu pusula, yalnızca basın bültenleriyle çizilmiyor. Tedarik zincirindeki duruşunuzdan sosyal medya reflekslerinize, destek verdiğiniz sivil inisiyatiflerden dramatik olaylarda sergilediğiniz tavra kadar her detay, markanızın vicdani haritasını şekillendiriyor.

Barış zamanında evrensel değerlerin yanında durmamış bir marka, kriz anında tüm kesimlere samimi bir şekilde seslenemez. İtibar sadece başarı hikâyeleriyle değil, zor zamanlarda alınan kararlarla da yazılır. Bir kampanyayı ertelemek, bir mesajın tonunu değiştirmek ya da suskunluğu bozmak… Bunlar sadece iletişim hamleleri değil; aynı zamanda etik yönetişim becerisidir.

Görünmez Varlık, Ölçülemez Güvence

İtibar, bilanço kalemlerinde görünmez; ama bütün rakamları etkiler. Çalışan bağlılığından müşteri sadakatine, tedarikçi güveninden kamuoyu algısına kadar her şeyi şekillendirir. Türkiye gibi yüksek risk coğrafyalarında ise sürdürülebilirliğin en güçlü teminatıdır.

Unutulmamalıdır: En çok bağıran değil, en çok güven veren kazanır. Ve güven, barış zamanında inşa edilir; kriz anında pekişir ya da tamamen kaybolur.

Bugün alınan iletişim kararları yalnızca tüketiciye değil, tarihe de yazılıyor. O nedenle biz her zaman aynı çağrıyı yineliyoruz: İyi günde, kış gelmeden, hayat sürerken gelin. Çünkü itibarınız, fırtına koptuğunda hangi omuzlarda, hangi güven duygusuyla taşınacağınızı belirleyecek.