İletişim 2026: Yapay zeka, itibar ve medya

İletişim 2026: Yapay zeka, itibar ve medya

Ajans Başkanımız Mustafa Kaya, Ad Just Brand için yazdı.

“İletişim 2026: Yapay zeka, itibar ve medya” özel dosyasında Lorbi PR Ajans Başkanı Mustafa Kaya, 2025’in sektöre bıraktığı kritik öğrenimleri, 2026’da ajansları bekleyen yeni risk ve fırsat alanlarını ve müşterilerin iletişimden artık ne beklediğini, iletişimin geleceğini yeniden tanımlayan bir perspektifle değerlendiriyor.

İletişim, hızın ve belirsizliğin aynı anda hüküm sürdüğü yeni bir eşikten geçiyor. Yapay zekanın üretimi sıradanlaştırdığı, itibarın anlık dalgalanmalarla sınandığı ve medyanın merkeziyetini yitirdiği bu düzlemde, ajansların rolü de köklü biçimde yeniden yazılıyor. 2026’ya yaklaşırken iletişim artık markalar için anlatıyı süsleyen bir araç değil; strateji üreten, riskleri okuyan ve rekabet alanını şekillendiren temel bir güç olarak konumlanıyor. “İletişim 2026: Yapay zeka, itibar ve medya” dosyası, bu dönüşümü tek bir doğruya sabitlemeden, sektörün farklı noktalarından gelen yaklaşımlar üzerinden tartışmaya açıyor. Lorbi PR Ajans Başkanı Mustafa Kaya da bu çerçevede, 2025’in sektöre bıraktığı kritik öğrenimleri, 2026’da ajansları bekleyen yeni risk ve fırsat alanlarını ve müşterilerin iletişimden artık ne beklediğini, iletişimin geleceğini yeniden tanımlayan bir perspektifle değerlendiriyor.


Yapay çağda “insan”a ulaşmak

“…Dilce susup

Bedence konuşulan bir çağda

Biliyorum kolay anlaşılmayacak

…”

2025, başta yapay zeka araçları olmak üzere teknolojinin baş döndürücü ivmelenmesi ile iletişim sektörünü dönüştüren yıllardan biri oldu.  Küresel politikaların sertleştiği, yanlış bilginin gerçeklerden hızlı yayıldığı, dijital dünyada sınırların silikleştiği ancak fiziki duvarların kalınlaşarak yükseldiği, medya ekosisteminin tüm dünyada kristalize olduğu bu dönemde iletişim profesyonellerinin görev tanımları sanırım tarihinin en büyük revizyonlarından birini yaşadı. Marka iletişiminde sadece görünürlük sağlamanın yeterli olduğu yılları çoktan geride bıraktık. Son on yılda ise iletişimcinin iş tanımına pek çok alan eklendi.

İş dünyasında, kamuda ya da sivil toplum kuruluşlarında hangi sektörde olursa olsun kişiler ve kurumlar paydaşları kadar güçlüdür. Paydaşları ile daha güçlü ya da daha zayıf hatta var ya da yok olabilirler. İşte tam da bu noktada; Liderlik, stratejik itibar yönetimi ve paydaş deneyimi bu dönemin yıldız oyuncularını belirleyecek. Artık iletişim; markaların çalışanlarından basın mensuplarına, kamu otoritelerinden sivil toplum örgütlerine uzanan geniş bir paydaş ağıyla kurduğu etkileşimin toplamı olarak değerlendiriliyor.

“Müşteri ilişkileri” kavramını bile artık yalnızca mal / hizmet alanlar olarak tanımlamıyoruz. Genişleyen bu tanımda artık iç müşterilerimiz olarak çalışanlar ve markamızı kamuya doğru yansıtmamızda en etkili araç olarak medya da yer alıyor. Geldiğimiz noktada;  çalışanlar, medya, kamu otoriteleri, yatırımcılar, topluluklar gibi bir markanın tüm paydaş evreni itibar üzerinde doğrudan etkin hale geldi. Bu durum da iletişim stratejilerinin artık paydaş deneyimi ekseninde tasarlanması gerektiğini ortaya koyuyor. Ajanslar için ise kritik başarı faktörü; sağlam bir network oluşturmak, sürdürülebilir ilişkiler kurmak ve güven temelli bir yaklaşımı merkeze almak oldu. İnsani ilişkilerin kırılganlaşması, teknolojinin hızlanması, verinin artan değeri ve tüketici davranışlarının çeşitlenmesi, bizi daha dikkatli düşünmeye ve daha özenli hareket etmeye çağırıyor. Tam da böyle bir dönemde, iletişim dünyasının asıl sınavı güç dengeleriyle değil, insanlarla ve ilişki kurma biçimiyle verilecek. Sektörün geleceğinde ise tutarlılık, yaratıcılık ve samimiyet ekseninde deneyimin giderek daha da önem kazandığına şahit olacağız.

Direksiyonu yapay zekaya bırakamayız

Yeni yılda da teknoloji, iletişimin ayrılmaz bir parçası olma hâlini daha da güçlendirecek. Yapay zekâ operasyonel süreçlerde, veri analizinde ve içerik yönetiminde hızlı çözümler sağlarken atlamamamız gereken en önemli detay onu nasıl kullandığımız olacak. Uzmanlar insan odaklı iş alanlarında yapay zekayı direksiyona oturtmaktan çok onu etkili bir co-pilot olarak kullanmamız gerektiğini ısrarla söylüyorlar. Stratejik bağlam kurma, kriz yönetimi ve insani sezgiler teknoloji nereye evrilirse evrilsin hep insan merkezli olacak. Çünkü iletişim, özünde duygusal bir alan, bir ilişki sanatı ve bu ruhu asla algoritmalar devralamaz.

2026, hem riskleri hem fırsatları yoğunlaştıran bir eşik olacak. Dezenformasyon ve kutuplaşma, markaları daha stratejik ve temkinli hareket etmeye zorlayacak. Öte yandan, veri destekli analizler ve çok paydaşlı iletişim stratejileri, ajanslara yeni bir rekabet avantajı sunacak. Ölçümleme anlayışı da değişiyor: Salt erişim ve görünürlük yerine, tutarlılık, etkileşim kalitesi, paydaş memnuniyeti ve marka dayanıklılığı yeni performans göstergeleri olacak. Başarı artık sadece ne kadar duyulabildiğinizle değil, ne kadar güven ve sürdürülebilir ilişki inşa edebildiğinizle ölçülecek. İnsan merkezli yaklaşım, teknoloji destekli çeviklik ve etik hat üzerinden ilerleyen tutarlılık, sektörün 2026’daki standartlarını belirleyecek.

Sonuç olarak iletişimin geleceği, insanı merkeze alan, teknoloji destekli ve paydaş odaklı bir perspektife dayanacak. Ses yükseltmek değil, ilişkileri yönetmek; mesaj iletmek değil, deneyim tasarlamak; algı yönetmek değil, güven inşa etmek öncelik olacak. Bu anlayışla ilerleyen ajanslar, markaları yalnızca görünür kılmakla kalmayacak, aynı zamanda sürdürülebilir itibar ve güçlü paydaş bağlılığı oluşturacak. Hızla değişen, dönüşen, kutuplaşan ve sertleşen bir ortamda iletişimciler olarak bizlere büyük görevler düştüğünün farkında olarak, etik pusulamızı kaybetmeyerek ve işimizin ‘insan’ işi olduğunu her zaman kendimize hatırlatarak çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Şair İsmet Özel’in dediği gibi kolay anlaşılmayacak.